8 Ağustos 2017 Salı

TARİHDE BAKKALLAR (İSTANBUL ÖRNEGİN'DE)



Son dönemlerde bakkallar varlığını yavaş yavaş yitirmekte, yerini ise içinde birçok ihtiyacı karşılamaya yönelik çalışan "Süper Marketler" almaktadır. 
Varlığını yitirme başlamış olsa da, Süper marketlerin temeli oluşturan bakkalların tarihçesi inanın bilinmeye değerdir. "Bakkal" kelimesi de aslında günümüzde varlığını yitirmeye başlamış bir kelimedir. Aslına bakacak olursak yerini "Mini Market" kelimesi aldı desek sanırım yanlış olmaz.

Bakkallar kendilerini şehirler de göstermiştir bizde İstanbul üzerinden bakkalları inceleyelim; 
Bakkallarla ilgili en eski bilgileri, 886-912 arasında egemenlik sürmüş Bizans İmparatoru VI. Leon'un "İmparator Leon 'un Konstantinopl Loncaları Hakkındaki Fermanı" veya diğer adıyla " Vali Kitabı ( Eparkhos tes Poloes) buluruz. Bu kitapta. "Bakkallar kentin her tarafında, hem meydanlarda hem de sokaklarda dükkân açabilsinler ki, yaşamak için gerekli olan nesneler kolayca ulaşıla bilinsin" diye geçmektedir. O günler de bakkallar da bulunması gerekenler ise şöyle sıralanmıştır. Et, Tuzlu balık, un, peynir, bal, zeytinyağı, her cins meyve, tereyağı, kuru bezelye, sedir yağı, keten, kenevir, toprak kap, şişe, çivi satmakla yükümlü tutulur Ayrıca parfüm, sabun, giysi, kabara ya da kasapların iş alanlarına giren şeylerle uğraşmamaları istenir(1).

Osmanlı İmparatorluğu belgelerinde de, İstanbul bakkallarından sık sık söz edildiği görülür. Osmanlı İmparatorluğunda da bakkallar, diğer esnaf gibi, en yüksek satış fiyatını belirleyen narh (Bir mal veya hizmet için resmi makamların tespit ettiği fiyattır) uygulamasına tabiydiler. IV. Mehmet’in dönemindeki bir narh listesinde (1680), bakkalların uygulayacakları narhla ilgili şu uyarıya rastlıyoruz: "Bakkallar yaş ve kuru fevakihi (kuru bakkaliye maddelerini) onu on bir üzere satalar (onda bir kârla) ve yaş yemişe narh verildikten sonra tekrar narh istemeyeler". Aynı kanunnamede, "müşterinin alacağı nesneyi eksik tartıp veren bakkalın hakkından gelinecektir... Teraziler boş dururken gözlerinin iki tarafı beraber duracaktır... Kullandıkları kıyyeler(Yaklaşık bin üç yüz gramlık ağırlık ölçüsü)  aynı olacaktır" türünden uyarılarla, bakkalların yasa dışına çıkmaları engellenmeye çalışılmaktadır. İstanbul'un diğer esnafı gibi bakkallar da, Tanzimat dönemine kadar gedik (Osmanlı Dönemi de esnaf ve sanatkârlar arasında yardımlaşma ve dayanışmayı sağlamak, aynı zamanda ürünleri, kalite kontrolü yapmak ve esnafın içinde tekelleşmeyi önlemek için kurulmuş olan sistemdir) uygulamasına tabiydiler. Buna göre, sermayesi ne olursa olsun, hiç kimse istediği zaman, istediği yerde dükkân açıp bakkallık yapamazdı(1).


Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde, İstanbul'da bakkal denilince, akla genellikle Karamanlı Rumlar gelirdi. Bunlar Rumca bilmez, Karaman ağzı ile Türkçe konuşurlardı. Bu Karamanlı bakkallar, veresiye mal vererek hemen bütün mahalle halkını kendilerine bağlarlardı. Veresiye malın pazarlığı yoktu ve fiyatına itiraz edilemezdi. Bu yüzden de iyi kazanç sağlardı. Özellikle memurlar, emekli, dul ve yetim aylığı alanlar kısa sürede bunlara yakalarını kaptırır ve bir daha kurtaramazlardı. Bunların öyle karmakarışık bir hesap defterleri vardı ki, kendilerinden başka kimse içinden çıkamazdı. Bu nedendir ki düzgün tutulmayan defterlere "bakkal defteri gibi" denir(1).

KAYNAK
1-) Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi Ana Basım A.Ş İstanbul 1993 Cilt 2 Sayfa 3-5





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder