26 Ocak 2019 Cumartesi

BEYİN BEDAVA :) VÜCUDUMUZDAKİ BÜYÜK GÜÇ BEYİN ( BİLİNMEYEN YÖNLERİYLE BE...

Devamını Oku »

10 Ağustos 2017 Perşembe

SABIRLA GELEN BAŞARI



Hayat sabırla örülü bir örümcek ağı gibidir. Hemen hemen her şeye sabır gösterip beklemek ve mücadele etmek zorundayız. Bu bazen bizi yoruyor ve ben ne zaman yorulsam pes edecek olsam üniversiteye hazırlık yıllarımda öğrendiğim bambu ağacın yetişme serüvenini aklıma gelir.

Bambu ağacı dayanıklı bir genetiği olması nedeniyle bir çok alanda tercih edilen bir üründür. bu nedenle Çin'de çok fazla görülen bir ağaç türüdür fakat yetiştirilmesi hiç kolay değildir.

BAMBU AĞACININ YETİŞMESİ


İlk aşama doğal olarak tohumun ekilmesidir. Ekilen tohum sulanır ve gübrelenir. Birinci yıl tohumda bir değişiklik olmaz. Tohum yeniden sulanır ve gübrelenir. İkinci yılda hiç bir değişiklik olmaz ve toprağın dışına filiz vermez. Her yıl sulanan ve gübrelenen tohum Üçüncü ve Dördüncü yıllarda da hiç bir değişiklik olmaz. Buna rağmen Çinliler sabırla beşinci yılda aynı işlemleri yapar ve beşinci yılın sonuna doğru bambu yeşermeye başlar ve altı haftada 27 metre boyuna ulaşır.

Görünürde altı haftada uzayan bambuya aslında tam beş yıl emek verilmiştir ve hayatta bazen böyledir. Hiç bir değişiklik olmadığını düşünerek yıllarca emek verirsin ve eğer sabredenlerden olursan başarıya ulaşırsın yeter ki yılmadan yoluna emekle ve inançla devem et. Ne derler bilirsin HER RÜZGARLA OTLAR GİBİ SALLANIR'SAN DAĞLAR KADAR OLSAN DA BİR OT ETMESİN.



Devamını Oku »

ATASÖZLERİMİZ



Atasözleri kapsüllenmiş bilgilerdir. Yıllar yılı kazanılan tecrübelerin kelimelerle nesilden nesille ulaşmasıyla günümüze kadar gelmiştir. Edebi tarafı da olan bu sözlerden anlayana çıkarılacak ders çoktur. Lakin günümüzde bu sözleri kullanan pek kalmadı. Yeni nesil belki birçoğunu duymadı. Hal böyleyken atasözlerinden bir derleme yapmak faydalı ve yerinde olacaktır.

1-) At adamına göre değil adımına göre yürür.

2-) At eyer gerek eyere er gerek.

3-) At ölür meydan kalır yiğit ölür şan kalır.

4-) Deli dostun olacağına akıllı düşmanın olsun

5-) Akşamın hayırdan sabahın şerri yeğdir.

6-) Altın eli bıçak kesmez.

7-) Arpa eken buğday biçmez.

8-) Ayağını sıcak tut, başını serin, gönlünü ferah tut düşünme derin.

9-) Ağaç kökünden yıkılır.

10-) Bal bal demekle ağız tatlanmaz.

11)Bin bilsem de bir bilene sor.

12) Söz ver iş bitirir söz var baş yitirir.

13) Bir göz ağlarken öbür göz gülmez.

14) Buğday başak verince orak bahaya çıkar.

15-) Cefa çekmeyen sefanın kıymetini bilmez.

16-) Çirkefe taş atma üstüne sıçrar.

17-) Çivi çıkar izi kalır.

18-) Darı unundan baklava incir ağacından oklava olmaz.

19-) El eli yıkar iki elde yüzü

20-) Emek olmadan yemek olmaz.

21-) Evi ev eden avrat yurdu şen eden devlet.

22-) Gözü taneden olan kuşun ayağı tuzaktan kurtulmaz.

23-) Her çok azdan olur.

24-) Kılıç kınını kesmez.

25-) Körler memleketinde şaşılar padişah olur.




Devamını Oku »

9 Ağustos 2017 Çarşamba

BARDAĞIN TAMAMINI GÖRMEK








Bir tabir vardır hani bardağın dolu tarafını görmek diye evet dolu 
tarafı görmek, insanı motife eden önemli bir bakış açısıdır. Ama bu arada boş tarafını da göz ardı etmemek şartıyla çünkü bizleri doğruya ya da başarıya taşıyan bardağın tamamını görmekte saklıdır. Tabi bu arada bardağın tamamını göreceğim derken ince hesaplara dalıp kendimizi umutsuzluk denizi atmak nice ulaşa bilecek hedeflerden mahrum olmamıza neden olacaktır. 


Hangi konumda olursa olsun tecrübesi bizden kat kat fazlada olsa da bazen bizim gördüklerimizi göremeye bilirler. Buna tarihten sayısız örnek vermek mümkün ama şöyle yakın tarihten bir örnekle taçlandıralım.



Yıl 1903 bir banka müdürü önüne gelen kredi talebini incelerken kredi isteme sebebini okuyunca yüzü buruşur ve üzerine “Reddedildi” mührünü vurur. Krediyi isteyen Henry Ford’du. Banka müdürünün gerekçesi ise netti ve bunu şu şekilde ifa etmiştir;
“Otomobil ancak geçici bir iş ola bilir. Bu tarz geçici işlerle uğraşacak vaktim yok”
Bu cevaba Henry Ford’dun cevabı da nettir “Bir gün yollarda at arabaları kalmayacak tüm ulaşım otomobille sağlanacak”(1.)



Bugün kimin görüşünün doğru çıktığı ve başarıya ulaştığı orta ama hiç şüphesiz Henry Ford’du başarıya ulaştıran görüşünün doğru çıkmasından çok beş kere iflas etmesine rağmen asla vazgeçmemesi tir. Eğer krediyi alamadığı gün faz geçseydi kendi ve belki de soyundan gelenler banka müdürüne küfür ettikleriyle kalacaklardı. 



Karanlığa küfür etmek bahaneler sunmak her zaman mümkündür ama bizleri başarıya taşıyan bunların hiç biri değil bizi başarıya taşıyan doğru bakış açısı ve asla bez etmemektir

KAYNAK

1. Ostim Yayınları Ankara 2013 Sayfa 18


Devamını Oku »

8 Ağustos 2017 Salı

İSTANBUL'UN İSİMLERİ (DÜNDEN BUGÜNE)




İstanbul, coğrafi konumu, bitkisel çeşitliliği ve doğal güzellikleriyle tarihte her dönmede önemini korumuştur. Bunun bir sonucu olarak da tarihte her dönemde birçok milletin akınına ve kuşatmalara uğramıştır. Bu akınlar fetih ve işgalleri bu fetih ve işgallerde beraberinde yeni isimleri getirmiştir.


Roma İmparatorluğu İstanbul’u almadan etmeden önce birçok koloniden oluşan bir şehirdi ve şehrin etrafı da surlarla çevriliydi işte o dönemde İstanbul’a Byzetion deniyordu.
Daha Sonra Roma İmparatorluğunun İstanbul’u almasıyla
Bizantion-Byzanca(Bizans)
Kostantinopolis(Gontantinopolis)
Neo Roma (Yeni Roma)
İstinpolis (Stinpolis)
Antonia gibi isimler almıştır.



KAYNAK

Tarihin Satır Arsından1 Ömer Faruk Yılmaz Çamlıca Basın Yayın 2011 Sayfa 30-31 


Devamını Oku »

SULTAN ABDÜLAZİZ, DÖNEMİ VE SİYASİ TARİHİ




Abdülaziz Han 7 Şubat 1830’da doğdu. Babası, Sultan İkinci Mahmut Han, annesi Pertevniyal Valide Sultan’dır. Abdülaziz doğduğunda Osmanlı gerileme dönemine girmiş, Ruslarla harp halinde olmasının yanında birçok isyan baş gösteriyordu. Fakat Sultan İkinci Mahmut, oğlu Abdülaziz Efendinin eğitimine gerekli intibahı göstermeye çalışıyor daha yedi yaşındayken din ve fen ilimlerini öğretmesi için zamanın alimlerinden Hasan Fehmi Efendiyi görevlendirmişti(1).



ANONİM, SULTAN ABDÜLAZİZ, (1830-1876), TUVAL ÜZERİNE YAĞLI BOYA, ASKERİ MÜZE RESİM KOLEKSİYONU S. 166

Oldukça iyi bir eğitim alan Abdülaziz Efendi Sultan Mahmut’un gözetiminde kendinden yedi yaş büyük olan abisi Abdülmecid’le birlikte önceki Osmanlı şehzadelerinden daha serbest bir terbiye ile yetiştirildi. 
Ayrıca Abdülaziz Efendinin doğduğu ve yetişmeye başladığı yıllarda Osmanlı İmparatorluğu yenileşme hareketleri içindeydi. Bu yenileşme hareketleri Abdülaziz’in birçok yönünü ciddi bir şekilde etkilemiştir. Avrupa eşyaları, yeni kıyafetler ve usuller içinde büyüyen Abdülaziz insan resmi yapan ressamlar da tanımış, Ques ve Schranz gibi Ressamlardan eğitim almıştır. Aynı zamanda babası II. Mahmut yerli yabancı ressamlara kendi portreleriyle çocuklarının resimlerini yaptırıyor olması da saraydaki sanat ortamının oluşmasında önemli bir faktördür. Babasının vefatıyla Abdülaziz Efendi büyük biraderinin veliahdı oldu(2)

Bu dönemde Abdülaziz Efendi İstanbul’da gönlünce yaşantısını devam ettiriyor ve ilgi alanları doğrultusunda gönlünce çeşitli uğraşlar edine biliyordu. Abisi Sultan Abdülmecid, kardeşini bu yönde kısıtlamıyor, halk arasında dolaşıp Kurbağalı Dere’deki köşkünde vakit geçirebiliyordu. Bu arada genç şehzade ağabeyinin devrinde de eğitimini devam ettiriyor resme, musikiye yeteneği olduğu görülüyordu. Ne kadar batıya dönük bir ilgi alanı ve tarzı olsa da Abdülaziz oldukça dindar, Türk gelenek ve göreneklerine Osmanlı kültürüne de bağlı bir Şehsadeydi. Türk adetlerini pehlivan güreşlerini, horoz ve koç dövüşlerini seviyor, yüzme, güreş ve cirit gibi sporları icra ediyordu. Ayrıca, Veliaht Dairesinde ve Kurbağalı dere Köşkünde cins hayvanlar yetiştirmekten keyif alıyordu. Şehzade Abdülaziz ve Sultan Abdülmecid’in ilişkilerine önemli bir örnek teşkil eden bir olay ise, İstanbul'a ziyarete gelen Grandük Nikola ile Abdülaziz’i görüştürmüş ve veliahdını bir yabancı misafirle tanıştıran ilk padişah olmuştur. Bu olay Sultan Abdülmecid’in Abdülaziz üzerindeki etkisini de vurgulaması açısından ayrı bir öneme sahiptir.

Böyle bir ortamda şehzadeliğini geçiren Abdülaziz uzun boylu ve kumral sakallıydı. Vücudu da pek iri ve kuvvetliydi. Cihan pehlivanlarıyla güreşe bilecek kuvvete sahipti.  Arapça ve Farsçaya, iyi derecede vakıftı. Ayrıca bütün Osmanlı padişahları gibi dini bilgisi de oldukça fazlaydı. Zamanın bütün silahlarını en iyi şekilde kullanmayı bilen Sultan iyi bir at binicisi olmasının yanında cirit atmayı, güreş tutmayı da biliyordu. Edebiyat bilgisi yüksek olan Sultan Dünya siyasetiyle de yakından ilgileniyordu. Bütün bu özelliklerinin dışında musikiyle ve hat sanatıyla uğraşan sultanın esas öne çıkan özelliği hiç şüphesiz Resim sanatıyla uğraşıyor olmasıdır. 

İMZASIZ, (SULTAN ABDÜLAZİZ’E AİT OLDUĞU DÜŞÜNÜLÜYOR) SERMENDE KALESİ KUŞATMASINDA AHMET PAŞA MUHAREBESİ, TUVAL ÜZERİNE YAGLI BOYA

Ayrıca yetiştiği bu ortam oldukça zengin ve güçlü bir kişilik yapısı oluşmasına neden olmuş, böylelikle bestekâr, şair ve ressam bir padişah Osmanlı tarihi satırlarında kendine yer bulmuştur.

Sultan Abdülaziz Tahta Geçmesi Ve Osmanlı Devletini Durumu


Haziran 1861’de Sultan Abdülmecid’in veremden vefatıyla veliaht olan Abdülaziz 31 yaşında 32. Osmanlı padişahı olarak tahta çıktı. Bu dönemde Osmanlı Devleti eski gücünü kuvvetini yitirmiş Osmanlı İmparatorluğunun klasik yapısının çöktüğü dünyanın yeni modern yapısı karşısında bütünlüğünü koruma ve gelecek kaygısı içinde huzurunu kaybetmiş bir Osmanlı vardı.

III. Selim’le başlayan yenilikçi hareketleri II. Mahmut’un reformları Tanzimat ve Islahat Fermanları birbirini takip ediyor, batıda esen milliyetçilik rüzgarları imparatorluğun çok renkli etnik yapısı nedeniyle devletin bütünlüğü sarsılmakta, bağımsızlık anlayışlarını hızlandırmaktadır. 

Devlet iç ve dış dengeleri koruyarak bu kargaşadan kurtaracak çıkış yolları arıyor, siyasal kadrolardaki yetersizlik bu durumu daha müşkül bir hal almasına neden oluyordu. Osmanlı siyasal tarihinin en önemli safhalarını yaşıyordu. İşte Abdülaziz böyle bir dönemde Padişah olmuş bir dönüm noktası sayılacak atılımları, icraatları, özel ilgileri, siyasi kişiliğiyle on beş yıllık iktidar döneminden tahttan indirilmesine hazin ve tartışmalı ölümüyle otuz ikinci Osmanlı padişahıdır.


Sultan Abdülaziz'in En çok Yatırım Yaptığı Alan

Bu buhranlı dönemde padişah olan sultan saltanatı süresince üzerinde en çok durduğu ve yatırım yaptığı alan orduydu. Ordunun  modernizasyonunu sağlaya bilmek adına dönemin son model top tüfekleri ordu için temin edilmiştir.

Sultanın Ülke İçindeki Ve Dışındaki Temasları

Sultan Abdülaziz hükümdarlığı süresinde ülke içinde ve dışında birçok temaslarda bulunmuş çeşitli yolculuklar yaparak dengeleri korumaya çalışmıştır; 

Yavuz Sultan Selimden sonra Mısırı ziyaret eden ilk Osmanlı padişahıdır (3 Nisan 1863).

Eyaletleri ziyaret etmesinin yanı sıra Sultan Aziz Batı Avrupa ziyaretinde de bulunmuştur(21 Haziran 1867). 

Batı Avrupa da ziyaretlerde bulunan ilk ve tek padişahı olan Abdülaziz, III. Napolyon’un daveti ile Paris’te açılan büyük bir sanat sergisine katılmış, Sultan Abdülaziz, sergiden sonra imparator ile temaslarda bulunmuş, İngiltere, Belçika, Almanya, Avusturya-Macaristan gezilerinden sonra da geri dönmüştür.

Sulta Aziz döneminde her alanda birçok yenilikler ve çalışmalar yapılmıştır; 


Tanzimat Fermanı ile Osmanlı’nın girdiği Batılılaşma süreci bu dönemde de devam etmiş, ülke genelinde yeni vilâyetler ilân edilmiştir. 

Eğitim alanında, ciddi çalışmalara imza atılmış,  İstanbul Üniversitesi Fransız Eğitim sistemi örnek alınarak tekrar düzenlenmiştir.

Orman, tıp ve madencilik okullarıyla, lise ve sanayi okulları açılmıştır. 

Doğu Ekspres’in bir durağı olan Sirkeci Garının temelleri Abdülaziz döneminde atılmıştır. 

Askeriyeye çok fazla yatırım yapan Sultan askeri üniformalarda da değişiklik yaptırmıştır. 

Bu dönemde İlk defa posta pulu kullanılmaya başlanmış, Sahil kesimlerine deniz fenerleri inşa edilmiştir. 

Mali anlamda önemli bir adım olan Osmanlı Bankası kurulmuştur. Sayıştay ve Danıştay'ın temelleri atılmıştır. Ayrıca, İtfaiye teşkilatı da oluşturulmuştur.
        
Devlet kademelerince bu değişikler yapılmaya çalışılırken aynı zamanda iç ve dış karışıklıklarda devam ediyordu;

Rusya ve Avrupa Devletlerinin kışkırttığı Balkan isyanları her geçen gün şiddetini artırmaya devam ediyor, 1861-64 yılları arasındaki Karadağ İsyanı İkinci Karadağ Harekâtı ile bastırılmasına rağmen, Karadağ sorunu büyümeye devam ediyordu. 
1861-66 Yılları arasında Eflak-Buğdan olayları cereyan ediyordu. 

1862-67 Yılları arasındaki Sırbistan olayları ise Türk askerlerinin Sırbistan’daki kalelerden çekilmesiyle sonuçlandı. 

1866-68 arasındaki Girit Ayaklanması Girit Nizamnamesi ile çözümlenmeye çalışıldıysa da Girit’in kaybına giden olaylar dizisi başlamış oldu.

Hıdivlikle yönetilen Mısır’ın özerklik haklarının genişletilmesi bu eyaletin 1882’de kesinkes kaybına yol açan Mısır’ın borç sorununun ortaya çıkmasına başlangıç teşkil etti. 

Abdülaziz’in hükümdarlığının son yılları olan 1875-76 yılında Hersek İsyanı ile 1867’de başlayan ve 1876’da iyice yayılan Bulgar İsyanları ile mücadele ederek geçti. 

Şehit Edilen Sultan

Sultan 30 Mayıs 1876 Darbesi ile tahttan indirildi. Gözaltında bulundurulduğu Feriye Saraylarında 4 Haziran 1876 günü bilekleri kesilerek şehit edilmiştir.
      











1. Ömer Faruk Yılmaz, Bir Şehit Sultan Abdülaziz Han, Çamlıca Yayınevi, İstanbul, 2015, s.9.
2. Haluk Y. Şehsuvaroğlu, Sultan Aziz Hayatı Hal’i Ölümü, Milli Saraylar Daire Başkanlığı Yayını, İstanbul 2011, s.15-16.
3.Ömer Faruk Yılmaz, Bir Şehit Sultan Abdülaziz Han, Çamlıca Yayınevi, İstanbul, 2015 s.121-128
Devamını Oku »

HAYATA DÜNYAYA VE YAZMAYA DAİR



Burada naçizane kendi kalemimden çıkmış sözlere yer vererek kendimi ifade etmenin doğru olanağına inanıyorum. Daha önce başka yazılarımda kullandığım sözlerde yer verdim amacım hayata dünyaya ve yazmaya dair  düşüncelerime bir arada yer vermek

BEN YAZAR DEĞİLİM



Hayatta her zaman yaptığımız işi ciddiyetle hakkını vererek en iyisini yapmaya çalışmalıyız, fakat en iyisini yapacağım iddiasıyla keyif aldığımız yapmak istediğimiz işlerden kendimizi geriye çekmekte kendi keşif yolculuğumuza balta vurmaktır.Aynı zamanda Keyif aldığımız işlerden kendimizi mahrum etmeye itmektir. Evet her şeyin en iyisini yapmak için başlar ve bu amaçla devam ederim ama şu yada bu olmak için değil, fayda sağlamak, bir şeyler üretmek, yaptığım işten keyif almak için yaparım.  

      YAZMAK




Ne zaman bir çıkmasa ve bunalıma girsem kendimi harf okyanusuna atar, kelimelerden köprüler yaparım. Bu köprüler beni bütün karmaşadan uzaklaştırıp kendimi dünyama kapatıp kendimi dinlememi sağlar işte o an nefes aldığın anlardandır.

       HAYALLER VE GERÇEKLER




Bu yazıyı yazdığımda üniversiteye hazırlık dönemindeydim umutla umutsuzluk arasındaki o Araf'ın  bana arman ettiği satırlardır.

        BOŞLUKTAYIM



Sevda benim için beklemeyi bilenler içindir. Önce  doğru zamanı sonra doğru kişiyi. İşte bu bekleşin beni ittiği boşluğa atfen kalemime aksetmiştir. 


       BİLİNMEZLİĞE YÜRÜMEK




Yaşadığın süre boyunca hayatın sana neler getireceğini bilemesin ve her gün her saniye bu bilinmezliğe gebedir.


         İSTANBUL'A ÖZLEM




Üniversiteyi, denizi olmayan, çok fazla kalabalığı olmayan küçük bir şehirde okudum ve bu şehir bana İstanbul'a olan özlemimi bu şekilde ifade etmeye itti. 





Devamını Oku »